“PIRIL PIRIL”LIK !

“Ne zaman ki toplu halde Güney’e gidildiğini görsem, içimde Kuzey’e gitmek yönünde karşı konulmaz bir arzu duyuyorum”..

Bu sözler, CDC bilgisayar firmasının kurucusu William C. Norris’e aittir. A.B.D. iş hayatına başlangıçta çok ters gelmiş bu misyoner – iş adamı hep bu bakışla yaşamış ve tek hedefi para kazanmak olarak yorumlanagelmiş iş hayatının, topluma da yararlı işlerle birleşebileceğini göstermiştir.

Ülkemizde son on yıldır giderek daha çok dile getirilen ve herkesin paylaşır göründüğü bir düşünce, nüfusumuzun “pırıl pırıl, genç ve dinamik olduğu”, “bu pırıl pırıl insanların, yönetenlerin önünde olduğu”, “böyle bir potansiyelle nasıl olup da süper güç olamadığımızın bir türlü anlaşılamadığı” ve dolayısıyla da “birkaç basit önlemle bunun tersine çevrilebileceği” şeklinde özetlenebilir.

Durum gerçekten böyleyse, çok ilginç, açıklanması çok güç bir gariplikle karşı karşıyayız demektir. Bu denli “pırıl pırıl” bir nüfus nasıl olup da “layık olduğu idare”yi bulamıyor?

Bunun olası yanıtı, bazı güçlerin bu potansiyelin önünü tıkamış olduğu, bunlar yoldan çekilirse Türkiye’nin derhal kalkınıp, bir patlamayla süper güç haline gelivereceğidir!

Bu durum, Norris’in “toplu halde Güney’e gitme” işini çağrıştırıyor. Acaba, nüfusumuzun “pırıl pırıllık profili” gerçekten böyle midir?

Pırıl pırıllık ne demektir? Cep telefonu ve yazılarını daktilo yerine bilgisayarla yazan, seyahat ya da faks yoluyla dışarıyla temas kurmuş, birkaç finansal aracın adını öğrenmiş ve özel TV kanallarını izleme imkanına sahip insanların varlığı mı demektir?

Bu anlamsız göstergeleri “Dünya ile bütünleşmek” sanan insanların ruh hallerini anlamak güç değildir. Uzun yıllar Dünya’dan yalıtılmış olarak yaşamış insanımız, çağın imkanlarıyla biraz temas haline gelince “çağı yakaladık”, “çağdaş olduk” zannetmektedir.

İnsanlarımızı kim dolduruşa getiriyor? Bütün sorunlarımızın değişmez elementi durumunda olan, “niteliği, yaşamak istediği hayatın gereksinimlerine göre çok geride olan beşeri malzeme yetersizliği” sorununu, kimler görmezlikten geliyor ve de saklamaya çalışıyor? Bunu bilerik mi yoksa ahmaklığından mı yapıyor?

Kendinden ve başkalarından gizlemek yoluyla iyileşen bir hastalık duyulmuş mudur? Hastalıkları tedavinin değişmez ilk adımı, onun varlığını kabul etmektir. Ama, hastalığı sağlık işareti saymak ayrı

-ve daha tehlikeli- bir hastalıktır.

İnsanlarımız ne yazık ki pırıl pırıl değildir. “Pırıl pırıl” olanlar -her toplumda olduğu gibi- bizde de vardır. Ama onların sayısı sandığımız kadar yüksek olmadığı gibi, pırıl pırıllığın işaretleri de, o pek övündüğümüz işaretler değildir.

Bu “pırıl pırıllık” palavrasından vazgeçelim. Bizi bize övmekten -Çetin Altan’ın deyimiyle Türk’e Türk propagandası yapmaktan- vazgeçtiğimiz, yetmezliklerimizin kaynaklarını araştırmaya başladığımız gün, sorunlarımızı tanımlayabilecek, sonra da onları çözebilecek yola gerçekten giriyoruz demektir.

Pazar, 06 Kasım 1994

Yorum Gönder